Sessiz Tehlike: Ekranların Gölgesinde Büyüyen Çocuklar
Yazan: Şimal Sada
Evler artık daha sessiz, çocuk kahkahaları yerini ekrana kilitlenmiş yüzlere bıraktı. Dışarıda misket oynayan, sokakta bisiklet süren, ağaca tırmanan çocuklar gitgide azaldı. Bugünün çocukları sanal dünyaların içinde büyüyor. Ellerinde tablet, gözlerinde çizgi film yansıması, kulaklarında YouTube’un tanıdık sesleri… Fark etmeden büyük bir yalnızlığa çekiliyorlar.
Evet, teknolojinin yararları tartışılmaz. Ancak mesele artık "yarar" sınırlarını aştı. 3 yaşındaki bir çocuğun saatlerce telefona bakması, 5 yaşındaki bir çocuğun yemek yerken yalnızca ekranla ikna edilebilmesi bir kolaylık değil; bir kırmızı alarmdır.
Fazla ekran süresi çocuklarda dikkat dağınıklığı, dil gelişiminde gerilik, sosyal iletişimde zayıflık ve uyku problemlerine yol açabiliyor. Dahası, gerçek hayatla kuramadıkları bağlar ilerleyen yıllarda duygusal kopukluklara dönüşebiliyor.
Ama ekran sadece bedeni değil, ruhu da yorar. Sanal kahramanlarla büyüyen çocuklar gerçek kahramanlarını unuturlar: annelerini, babalarını, dedelerini, öğretmenlerini... Göz temasından, sarılmadan, birlikte oyun kurmaktan uzak kaldıkça duygusal bağlar zayıflar. Çocuk, “birlikte” değil “bağlı” büyür — kabloya, Wi-Fi'ye, pile bağlı.
Peki çözüm ne?
Keskin yasaklar değil, bilinçli sınırlamalar. Ebeveynin önce kendine dönüp şu soruyu sorması gerekir: Ben ekranı ne kadar kullanıyorum? Çünkü çocuk, söyleneni değil görüleni kopyalar. Ekranları birlikte seçmek, süresini birlikte belirlemek, hatta yerine alternatif üretmek çok değerli adımlardır. Açık havada geçirilen her dakika, bir ekran saatine bedeldir.
Çocukluk geri gelmez. Bugün onlara sunulan seçenek, ya gerçek bir dünya ya da yapay bir ekran cennetidir.
Ve unutmayalım: Bir çocuğun hafızasında en çok yer eden şey, birlikte geçirilen zamanın sıcaklığıdır. Işık yayan ekranlar değil, ışık saçan bir gülümsemedir.




